BENİ BÖYLE ÇILDIRTAN YÜZÜNDE Kİ
BAHARDI
*1*
Ünlü filozof Eflatunun
“şölen” adlı yapıtında şöyle bir mesel yer alır:İnsanlar başlangıçta küre
biçiminde yaratıklardır ve öylesine becerikli,zeki,enerjik ve yaşam doludurlar
ki,tanrılar kendilerini tehdit altında hissederler.Bu tehlikeden korunmak için
bu küre biçimindeki insanları ortadan ikiye bölerler;insanın başlangıçta ki
bütünlüğü kaybolur,biri dişi biri erkek olmak üzere iki tane yarım varlık çıkar
ortaya. Bundan böyle bu yaratıklar hep yeniden bütünleşmeye, dişi ile erkeği
birleştirmeğe çabalarlar;ve bütün enerjilerini de bu bütünleşme çabasında
harcayıp tükettiklerinden ötürü de tanrılar için bir tehlike oluşturmaktan
çıkarlar.Bu mesal, aşkla ilgili iki doğruyu dile getirmektedir:birincisi aşkın
insanlara bir bütünlük kazandırdığıdır.Aşk,insanları yarımlıktan
kurtarırken,onlara yalnızken sahip olamayacakları bir sınırsızlık ve
tamamlanmışlık vermektedir.Ama aynı zamanda,bu bütünleşme insanların
kendilerini harcamalarına tükenmelerine mal olmaktadır.Aşık olan insanlar her
türlü ihtiyat’ı elden bıraktıkları,serveti ve başka alanlarda ki başarıları bir
yana ittikleri için sonuçta mutlaka zararlı çıkmaktadırlar."
Pencereleri açtı ve deniz’in kokusu anında yüzüne çarptı.
Burada ilk günüydü, yeni bir başlangıç yapmaya karar vermiş ve bu onun
tahmininden daha büyük bir değişiklik olmuştu.Bu yeni şehrine alışmaya çalışmak
ona çok şey kazandıracakmı kaybettirecek mi ,bunu öğrenmesi için beklemek
zorundaydı.. Şu anda deniz her şeyle bir
bütündü, gökyüzü , bulutlar, martılar,balık tutmak için denize kayıkları
ile açılmış insanlarla.Öyle güzel bir manzaraydı ki yapılacak işlerini ya da onu bekleyen yeni
bir hayatın neler getireceğini düşünmesine dahi engel olmuştu.
Deniz’in kokusunu bir kez daha içine çektikten sonra mutfağa
doğru yöneldi, sabahın yedisi için deniz kokusu harika bir başlangıç olmuştu
bunu taze bir fincan yeşil çay ile tamamlamak ise huzur vericiydi. Yığılı olan
kutuları görmemezlikten gelerek tekrar pencere kenarına döndü ve babaannesi’nin
bu evde her zaman huzurla oturduğu koltuğa yerleşti . Koltuğun önünde duran bir
sehpa, elişi kutusu ve dedesi ile babaannesine
ait gençlik fotoğrafı, hiçbir zaman yerleri değişmeyecekti. Çünkü, bu ev
onlardan kalan en değerli mirastı. Her yaz tatilinde annesi
ve babası çalıştığı için dedesi ve babaannesi ona bakmış, çocukluğunun ,
gençliğinin en güzel yıllarını burada yaşamıştı.
Hatıralarla dolu bir eve gelmek ne kadar doğruydu bilmiyordu ama, burayı
özlediği de bir gerçekti. Bugünü
tembelliğe ayıracağını fark etti ve yapılacak işleri onu bekleyen sorumlulukları
umursamadan evin huzur dolu sessizliğine bıraktı, tam uykuya dalmak
üzereyken müzik sesi odanın içini
doldurdu, Öyle harika melodisi vardı ki
şarkının, sözlerini de bir müddet sonra
duymaya başladı .
Bir zamanlar
seni ben deli gibi severdim
O yeşil gözlerine yanar erir biterdim
Benliğimi kemiren gizli bir emel vardı
Beni böylel
çıldırtan yüzünde ki bahardı
Fakat şimdi o kızıl dudakların sararmış
Coşan hislerin bile artık dinmiş
yıpranmış.
Sorarım sana
neden böyle çabuk soldun?
Yıllar seni
pek yormuş.
Nen var
söyle ne oldun?
Yüzünde ki
o bahar,
Rüzgar gibi
geçti.
Gönlüne günahların
karanlıklarını sindi.
Ruhun kamçılayan
fırtına dindi.
Sanan son
bir teselli bu tango şimdi.
Gözlerini
açtığında güneşin batışını gördü, koşturmaca içinde geçen bir haftanın
yorgunluğu burada onu esir almış müziğin huzur dolu sesi ile uyumuş kalmıştı. Onu
yerinden sıçratan ise kapının sesi oldu, yerinden kalktı ve kapıya doğru ilerledi
açmadan önce duvarda asılı olan aynaya bakarak kendini kontrol etti ve açmak için kapıya yöneldi.Kapıyı açtı ve karşısında...
*2*
Victor Hugo'dan Juliette Drouet'ye.
31 aralık 1851
31 aralık 1851
Bütün bu karanlık ve şiddet dolu günler boyunca
harikuladeydiniz,Juliette 'im.Sevgi istedim getirdiniz, sağ olun!Gizlendiğim
yerlerde ,sürekli tehlikede beklemekle geçen gecelerin sonunda,kapımda
parmaklarınızda titreyen anahtarın sesini duyduğumda,kötülükler ve karanlıklar
yok oluyordu;içeriye ışık giriyordu!Çatışmalara ara verildiğinde yanı başımda
olduğunuz o korkunç,ama müthiş tatlı saatleri asla unutmamalıyız.O küçük
karanlık odayı,tavandan,duvarlardan sarkan o eski eşyayı,yan yana duran iki
koltuğu,masanın bir köşesinde yediğimiz yemeği,getirmiş olduğunuz soğuk tavuğu
yaşamımız boyunca unutmayalım;tatlı konuşmalarımızı,okşamalarınızı
,kaygılarınızı,adanmışlığınızı hep anımsayalım.Beni sakin ve dingin gördüğünüze
şaşırmıştınız.Bu sakinlik ve dinginlik nereden geliyor,biliyor musunuz?
Sizden.....
Sizden.....
Frida Kahlo'dan Diego Rivera'ya...
23 temmuz 1935
(Şimdi biliyorum ki) bütün bu mektuplar,kızlarla ilişkiler,bana ingilizce! öğretmenleri,çingene modeller,''iyi niyetli'' asistanlar,''uzaklardan gelen tam yetkili elçiler'' yalnızca birer flört ve aslında sen ve ben birbirimizi çok seviyoruz ve bu yüzden sayısız serüven yaşıyoruz,kapıları çarpıyoruz,lanetler okuyoruz,hakaretler ediyoruz;bütün bunlara karşın birbirimizi daima seveceğiz...
Bütün bunlar ,birlikte yaşadığımız yedi yıl boyunca sürekli tekrarlandı,yaşadığım bütün öfke nöbetleri sadece ,sonunda seni canımdan çok sevdiğimi anlamama hizmet etti;yine anladım ki,beni aynı ölçüde sevmesen bile ,bir şekilde seviyorsun.Öyle değil mi?....
Daima bunun sürmesi umudunu taşıyacağım,bu bana yeter.....
23 temmuz 1935
(Şimdi biliyorum ki) bütün bu mektuplar,kızlarla ilişkiler,bana ingilizce! öğretmenleri,çingene modeller,''iyi niyetli'' asistanlar,''uzaklardan gelen tam yetkili elçiler'' yalnızca birer flört ve aslında sen ve ben birbirimizi çok seviyoruz ve bu yüzden sayısız serüven yaşıyoruz,kapıları çarpıyoruz,lanetler okuyoruz,hakaretler ediyoruz;bütün bunlara karşın birbirimizi daima seveceğiz...
Bütün bunlar ,birlikte yaşadığımız yedi yıl boyunca sürekli tekrarlandı,yaşadığım bütün öfke nöbetleri sadece ,sonunda seni canımdan çok sevdiğimi anlamama hizmet etti;yine anladım ki,beni aynı ölçüde sevmesen bile ,bir şekilde seviyorsun.Öyle değil mi?....
Daima bunun sürmesi umudunu taşıyacağım,bu bana yeter.....
Ünlü Fransız yazar Stendhal’den Mathilde’ye:
“Çok mutsuzum, galiba gün geçtikçe sizi daha çok
seviyorum, sizse artık bana eskiden gösterdiğiniz en basit dostluğu bile
göstermiyorsunuz. Aşkımın son derece çarpıcı bir kanıtı var, bu da sizinle
birlikteyken içine düştüğüm, kendi kendime kızmama neden olan ama bir türlü
üstesinden gelemediğim sakarlık. Salonunuza gelene kadar cesaretim yerinde, ama
sizi görür görmez titremeye başlıyorum. Sizi temin ederim ki, başka hiçbir
kadın uzun süredir bu duyguyu uyandırmadı bende. Bu duygu öylesine mutsuz ediyor
ki beni, neredeyse artık sizi görmemek zorunda kalmayı ister oldum ve aldığım
kararlara karşın, her gün sizin evde bulunmamak için ihtiyatlı olmayı düşünmeye
ihtiyacım var. Yarın gidiyorum, sizi unutmaya çalışacağım, eğer elimden
gelirse, ama pek başaramıyorum. Çünkü yine bu akşam da sizi görme isteğine
karşı koyamadım. Bugün, bütün gün en büyük işim ihtiyatı elden bırakmadan sizi
görebilme yollarını aramak oldu. Sizi yanınızdayken değil de, sizden uzaktayken
daha çok seviyorum.Sizden uzaktayken bana karşı hoşgörülü ve iyi olduğunuzu
düşünüyorum, oysa yanınızdayken varlığınız bu tatlı hayalleri yok ediyor.”
NAZIM HİKMET’TEN KARISI PİRAYE’YE
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli
Belini sarmayalı
Gözünün içinde durmayalı
Aklının aydınlığına sorula sormayalı
Dokunmayalı sıcaklığına karnının
Yüz yıldır bekliyoor beni
Bir şehirde bir kadın
Aynı daldaydık,aynı daldaydık
Aynı daldan düşüp ayrıldık
Aramızda yüz yıllık zaman
Yol yüz yıllık.
Belini sarmayalı
Gözünün içinde durmayalı
Aklının aydınlığına sorula sormayalı
Dokunmayalı sıcaklığına karnının
Yüz yıldır bekliyoor beni
Bir şehirde bir kadın
Aynı daldaydık,aynı daldaydık
Aynı daldan düşüp ayrıldık
Aramızda yüz yıllık zaman
Yol yüz yıllık.
Yüz yıllar öncesine ait aşk mektuplarını okuduktan sonra,
elinde kalan diğer iki sayfayı okumaya cesaret edemedi.Çünkü onun aşk hikayesi de bu iki sayfa ile başlamıştı ve elinde kalan tek bunlardı. Gözünden süzülen bir damla yaş ile birlikte mektubu
katlayıp arkasına yaslandı. Oturduğu koltukta iyice yalnızlığına
gömüldü.
Koltuktan sokağı görebiliyor du,öğle
saatleriydi ve gökyüzü her zamankine göre daha gri ve daha karanlıktı.Bu ona
yalnız olduğunu daha çok hissettiriyordu.Bir taraftan da okuldan evlerine dönen
çocukların cır cır sesleri evin içine doluyordu.
Gri gökyüzünü bir kez daha
inceledi ve yüzünü buruşturup mırıldandı;
“Anlaşılan gökyüzü ve yalnızlığım
bugün bana karşı işbirliği içinde,berbat bir gün” dedi ve kendini toparlamaya
ihtiyacı olduğunu düşünüp mutfağa geçti.
Bir fincan çay ve pencere önünde
okunan bir kitap her şeyi unutturacak ilaç gibi gelecekti ona.
Demliğe su doldurup ocağı yaktı.Kaynayan
su onu çocukluğuna götürdü bir an,çocukluğunda her zaman ısınmak için kullandıkları
sobanın üstünde bir demlik olurdu ve o
demliğin çıkarttığı huzur dolu seste uykuya dalardı.
“Ah bugün neyim var benim ”
Hemen çayını alıp anılardan
uzaklaşmak için koltuğuna geçip yarıda kalan kitabının sayfasını çevirdi,okumak
iyi gelebilirdi,ama aradan dakikalar geçtiği halde birkaç kelimeyi çok zor
okudu.Sürekli kendi geçmişi huzuru ve kaçırdıkları aklına geliyor duAnkara da
doğmuştu,onun şehriydi burası ve Mamak sokaklarında küçük bir gecekonduda her
şeyi öğrenmiş çılgın bir çocukluk yaşamıştı,şimdi ki çocuklar gibi değildi onun
dönemi. babası memurdu,annesi ev hanımı ,üç kardeşlerdi ablası kardeşlerin en zekisiydi her şeye mantıklı tarafından
bakarak hareket etmiş,fazla başını belaya sokmamıştı.,şu anda da mutlu bir
evliliği ve iki tane çocukları vardı. Erkek Kardeşi de eğlenceli neşeli zeki
bir gençti,şu anda da üniversite mezunu olmasına rağmen iş hayatı berbat
durumdaydı ama yinede bir şeylerin ucundan tutabiliyordu.Evin en asi kızı
Periydi.
Çocukluğu lüks içinde geçmemişti zaten lüksün ne olduğunu da bilmiyordu ona verilen yemekleri yemek alınan
kıyafetleri giyinmek ona verilen görevleri yapmak zorundaydı.
Okuluna annesi sadece ilk gününde
götürmüş,ondan sonrasında her şeyle kendisi baş etmişti.Okul hayatından o
dönemde nefret etmiş,ilkokul öğretmeni berbat bir eğitimciydi,onunda başarılı
olabileceğini görmemişti.işin kolayına kaçmış tek seferde anlamayan öğrencilerin
infaz kararını vererek,onları arka sıralara görünmeyen yerlere atmıştı. O öğrencileri
önde oturan öğrencilere ibret olarak gösterip adeta o durumdan zevk alırcasına
sırıttığını hatırlamıştı Peri.